Hatıra
- Doga Tiryaki
- 23 Oca 2022
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Oca 2022
Bir hatırası vardı. Çok geçmişte kalmış olsa da hatırladığı zaman aynı rahatsız duyguyu içinde canlandıran bir hatıra. Bu konuda çok fazla düşünmemeye çalışarak o hatıradan uzak duruyordu.
Ama dayanamaz ve bazı akşamlar kocasına yeniden anlatırdı. Sanki birlikte başa çıkmak daha kolay olurmuş, anlatırsa kontrol kendisinde kalırmış gibi…

“Yılbaşı ertesi karlı, soğuk ve sokakların bomboş olduğu bir hafta sonuydu. Pencereden yağan karı izlerken bir yandan da kedimiz Hido’yla oynuyorduk. En sevdiği lazer kumandasıyla evin içinde bir sağa bir sola koşturarak eğleniyorduk. Sonra bir anda onu fark ettim.
Sanki lazerin önünden yarı şeffaf bir bulut geçmişti. İnanamadım, pillerin eskidiğini düşünerek oynamaya devam ettim. Bir süre sonra aynı şey tekrar oldu. Bu sefer aniden değil, yavaşça lazerin önüne geçti ve uzun bir süre orada öylece kaldı.
Korktum ve hemen sana seslendim. “Cenk! Baksana, sen de gördün mü?” Gözümü lazerden ayırmıyordum. Arkamdan Hido’yla beni izliyordun, belli ki benimle aynı yere bakıyordun. Fakat gördüğün şeyin açıklamasını yapamıyordun. İkimiz de böyle bir şeyin olamayacağını düşünüyorduk. Sonra aniden Hido bir şeye sinirlendi, kabardı ve tıslayarak içeriye kaçtı. Korkunç bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu hissettim. Sanırım sen de o sırada anlamıştın ama kabul etmek istemedin.
O gece gördüklerimizin tesadüf olmasını umduk ya da bilmiyorum, basit bir sebebi vardır diye düşündük ve uyumadan bir film açtık.
Tuna anlatırken Cenk ilk kez dayanamayıp araya girdi. Hala şüpheliydi, böylesi ona daha güvenli geliyordu. Sonuçta böyle şeyler insanların başına sık sık gelmezdi ve kendini çaresiz hissetmek istemiyordu. “Bu gecenin konusu bu olmamalı bence Tuna” dedi ve elindeki kadehi tazelemeye gitti.
Hafta sonu geldikleri bu dağ evinde, şehirden uzakta olmak onu ürkütüyordu. Bir yandan da şömine ve kar manzarası eşliğinde, böylesine güzel bir ortamı korkunç bir yere dönüştürmeye gerek olmadığını düşünüyordu.
Tuna sessizdi. Dalgın gözlerle şöminedeki ateşi izliyordu. Cenk geri geldiğinde ona baktı “Bu olayın sonunu hatırlamak kendimi güvende hissettiriyor. Korkuyor musun?” Diye sordu. Cenk “Hayır, sadece rahatsız oluyorum.” dedi. Bunun üzerine bir süre sessizlik oldu. Tuna rahatsızdı, sanki yarım bırakırsa, ondan sadece bahsetmiş olacaklar ve karlı dağın eteğindeki bu evde, başlarına kötü bir şeyler gelecekmiş gibi şarabından bir yudum aldı ve anlatmaya devam etti.
“O gece garip başka bir şey yaşanmadı. Sadece Hido korkudan koltuğun altına sığındı ve gece boyu orada kaldı.
Ertesi gün işten eve erken döndüm. Sen o gün geç gelecektin ve ben de vakit varken güzel bir yemek yapmak istedim.
Sonra Hido’yu etrafta göremeyince merak ettim. Seslensem de dışarı çıkmadı. Halbuki mutlaka beni karşılamaya gelir ve miyavlayarak bana hoş geldin derdi. Elimdeki alışveriş torbalarını mutfağa bıraktım ve koltuğun altına baktım. Orada sinmiş, sinirden parlayan gözlerle bana bakıyordu. Demek zavallı koltuğun altından hiç çıkmamıştı.
Evde yalnız olduğumu hatırladım. Kafam dağılsın diye mutfaktaki işime geri dönmeye karar verdim. Mutfak kapısının camından gölgeleri gördüm, içeride bir terslik olduğunu hissettim.”
Tuna’nın yüzünde o an yaşadığı korkunun ifadesi vardı.
“Ve tabi ki kapıyı açtım! Kocaman cüssesiyle tam karşımda duruyordu. Alışveriş torbalarımı iki elinde almış, birlikte mutfağın ortasında asılı duruyorlardı. İnsan gibi değildi pek, şeklini tam göremedim. Bir çeşit karaltı, silüet gibi…

Çığlık attım ve mutfağın kapısını kapayarak hemen yanındaki sokak kapısına yöneldim. Uzaklaşmak istiyordum. Dışarı çıkmak üzereydim ki Hido’yu bırakamayacağıma karar verdim. Salona gittim ve onun altına sığındığı koltuğa yerleştim.
İşte film o anda koptu. Hafızamda sadece senin kapıyı çaldığın an var. Aradaki 2 saat kayıp.
Cenk üzülmüştü. Sevdiği kadını koruyamamış olmak canını sıkıyor, kendini onun yerine koyuyordu. O dakikalara gidiyor ve hissettiği korkuyu hatırlıyordu. Kapıyı 3 kez çalması gerekmişti. Yaklaşık 10 dakika sonra Tuna’nın ayaklarını sürüyerek kapıya geldiğini duydu. Sanki uykudan uyanmış gibi sersemdi.
Cenk yanında yaşlı sayılabilecek bir adamla eve gelmişti. Kapıda Tuna’nın ifadesiz bakışlarıyla karşılaşmış ve içeri girip ona sarılmıştı. Sonra mutfaktan yere düşen torbaların gümbürtüsü duyulmuş ve kapıyı açtığında gördüğü tek şey yere dağılan yiyecekleri olmuştu. Rengiyle ortalığı daha da korkunç gösteren domates salçası aklına kötü senaryolar getirmişti.
“Bana sarıldığını hatırlıyorum, sanki rüyadan uyanmak gibiydi. Yanında yaşlı bir adam vardı. Yüzü insana güven veriyordu. Onu içeri davet ettin.
Salona geçtik, adam bize dağılmış mutfağımızdan 2 bardak su getirdi ve anlatmaya başladı. Medyum olduğundan ve bu tipte durumlarda insanlara nasıl yardım ettiğinden biraz bahsetti. Hayatımda ilk defa bir medyumla tanışmıştım. Bize evimizdeki durumu çözeceğini ve her şeyi düzeltebileceğini söyledi. İşte o anda büfenin üzerinde duran, annemin hediye ettiği kristal vazo yere düştü ve param parça oldu.
Korkunçtu… Biz donduk kaldık ama adam kitabını açarak bir şeyler okumaya başladı. Ev gittikçe ısınıyor gibi hissettim. O okudukça artıyordu, sanki salonun ortasında bir ateş yanıyor ve yüzümüze alev üflüyor gibiydi.
Adam bir anda ayağa kalktı ve salonun diğer köşesine gitti. Halının altına elini sokarak bir şeyler aradı. Gözleri kapalıydı, bir yandan da mırıldanıyordu. Bir süre sonra aradığını buldu! Elinde kurumuş kan lekeleriyle dolu bi kese vardı. İşte o anda evin ortasındaki ateş söndü. Adam elindekine dikkatle bakarak “şimdi bunu yakacağız” dedi. Ateşe ateşle karşılık vereceğiz. Evdeki gergin ve öfkeli havayı hissedebiliyordum.
Ona bir tencere verdik ve elinde tuttuğu kirli keseyi içinde yaktık. Çıkan duman çok kötü kokuyordu.
Adam tencereyi de aldı ve daha fazla bekleyerek vakit kaybetmeden kapıya yöneldi. Sen de arkasından gittin, kapıda ona teşekkür ettin. Sonra gitti.
Gerçekten hayatımızda her şey düzeldi. O öfkeli hava kayboldu. Hido huzurlu…
O anda Cenk derin bir iç çekti ve gülümsemeye çalışarak “Aynen öyle! Şimdi buraya, bu güzel eve dönelim mi? Bak kar çok güzel yağıyor.” Diyerek onu pencereye götürdü. Karlı dağların eteklerini ve muhteşem orman manzarasını izlediler. Bembeyaz bir örtünün altında karanlıkta uyuyan çam ormanı, sessizlikte rüzgarla uğulduyor ve çıtırdıyordu.
O sırada kapı çaldı…
Comments