Alie'nin Cadılar Bayramı Tarifleri - Nora'nın Bölümü
- Doga Tiryaki
- 29 Eki 2024
- 5 dakikada okunur

Nora elinde 4 likör kadehi ile geri geldi ve içlerine önce Alie’nin dilek liköründen bir miktar doldurdu. Ardından az önce içtiğimiz ve bize hediye getirdiği karışımdan birkaç damla ekledi. En sonunda üzerine karabiber benzeri bir toz sepeledi.
Tepsiyi gezdirirken anlatıyordu. “Bu kadehleri içmek için değil. Bu nedenle dikkat edin lütfen ve dökmeden sadece elinizde tutun. Size vereceğim direktifleri harfiyen yerine getirirseniz sonucunda çok şaşırabilirsiniz. Şimdi sırayla Alie’nin verandasının ön tarafına, bahçeye bakan cam paravanların önüne dizileceğiz. Kadehlerinizi yaktığım andan itibaren birkaç saniyeniz olacak bu nedenle bana kulak vermeniz önemli. Öncelikle sizden bir dilek dilemenizi istiyorum. Kaybettiğiniz, sevdiğiniz birini düşünebilirsiniz. Onunla yaşadığınız en güzel anıyı hatırlayın! Kalbinizi sevgiyle dolduran anıyı…Odaklandığınıza emin olunca camın önüne dizilelim.”
Nora bir süre arkada çalan müziğin sesi altında bizi zihinlerimizle baş başa bıraktı. Sarhoş değildim ama içtiklerim ve birkaç saattir yaşadıklarımızın verdiği bir sersemlik duygusu sarmıştı içimi. O an aklıma gelen tek kişi babamdı. Onu kaybedeli 10 yıl olmuştu ama anılarımın bazıları hala tazeydi. Babamın, yaptığım bir resme attığı kahkahayı hatırlıyordum. Benim babam yapmacık gülüşleri olan bir adam değildi, aksine güldü mü dolu dolu güler ve neşesi odayı kaplardı.
Ben bu anımın mutluluğu ile dalgınlaşmışken bir anda müzik durdu, hepimiz Nora ile gözgöze geldik ve işaretiyle camın önüne dizildik. Karanlık bahçenin önünde aynaya dönüşen cam, arkamızda parlayan mumların ışığını, verandanın buğulu görüntüsünü ve karanlık siluetlerimizi yansıtıyordu. Bu sırada Nora uzun bir şömine kibriti aldı ve mumlardan birinde yakarak yanıma geldi. “Gözlerinizi camdan ayırmayın.” Dedi. Önce benim kadehim alev aldı ve en sonunda cama dönüp kendisininkini yakana kadar bekledik.
Şimdi bahçeye bakan camlar, mavi alevler içinde kalan kadehlerimizin ardında yeniden canlanıyordu. Mavinin tonları altında yansımalarla değişiyor, önümüzde sisler içinde yeni bir gerçeklik yaratıyordu. “Dileklerinizi hatırlayın!” Dedi. Gözlerimizi camdan ayırmadan dediklerini yapıyorduk. Babamın yüzünü düşünüyordum. “Ve şimdi güçlü üfleyin ve kadehi söndürün.” Diye komut verdi ve hepimiz aynı anda alevlere üfledik.
Güçlü nefeslerimiz önce alevlerin parlamasına sebep oldu ve bu kısa sürede camın ardında onu gördüm, babam. Gülümseyerek bana bakıyordu, özlem ve sevgiyle, aynı eskisi gibi. Sislerin arasından beliren silüeti aynı güçlü, yenilmez adamdı. Ağır adımlarla camın ardında bana yaklaştı. Birkaç saniye sürmemişti ki karanlık geri döndü. Karanlık bahçenin önündeki camda sadece mumların ışığı asılı kaldı. Benimse neredeyse dizlerimin bağı çözülmüştü. Bunu nasıl yapabilmişti?
Koltuklara geri döndüğümüzde Alie bize rahatlamamız için bitkisel karışımlarından bir çay ikram etti. Mutluluk ve şaşkınlık, özlem ve sevgi duyguları hepimizin yüzünü kaplamıştı. Havayı yumuşatmak için Nora anlatmaya başladı.
Yalnız bir kadındı, sevdiği tek adamı yıllar evvel denizde kaybetmişti. O bir balıkçıydı ancak okyanusta avlanan bir balıkçı. Dilek hakkını onu görmek için kullanmıştı. Anlattığına göre bu gördüklerimiz gerçek değildi elbette, sadece anılarda kalan duyguların bir yaratımıydı. Bana fazlasıyla gerçekçi görünmüştü oysa ki… Duyguların gücüne inanmamızı ve duygularımız sayesinde yaratabildiğimizi söyledi.
Şimdi bu güzel duyguları masaya taşıyacak ve bir vücut losyonu yapacaktık. Alie’nin komutu ile hepimiz masadaki yerine geri döndü, çoktan malzemeleri masada hazır etmişti. Nora gülümseyerek sözünü sürdürdü. “Pythia sığındığı mağarada bir süre dinlendi. Ertesi gün gideceği yere varmayı amaçlıyordu, daha doğrusu bunu hissediyordu. Sonunda bu düşünceler eşliğinde uykuya daldı. Fakat duyduğu bir ses yüzünden gözlerini açtı. Önce gözleri mağaranın içine kaydı ve bekledi. Ateş sönmek üzereydi. Ses yeniden gelince ayaklandı ve kendine küçük bir meşale yaparak mağaranın derinliklerine doğru yürüdü.
İçgüdüleri ilerlemesini söylüyordu, zihni ise tam tersini. Fakat yeteneklerine duyduğu güven cesaretinden büyüktü. Sonunda daralan yol neredeyse tünel sayılabilecek bir deliğe dönüşünce yine de yılmadı ve devam etti.
Işık, gerçekliğe, gerçeklik bir obruğa dönüştü. Kafasını çıkarıp aşağı bakınca yerde biten tropikal ağaçları ve çiçekleri gördü. Bu mucizevi yer Pythia’ya su perilerini hatırlattı. Güzel olan her şeyin kendini korumak üzere geliştirdiği bir savunma biçimi vardı. Boynundaki tılsımı kontrol etti, hiç değilse onun korumasına güvenebilirdi.
Aşağı inmek için tünelin etrafından aşağı sarkan kalın gövdeli sarmaşıkları kullandı. Daha ayağını yere koymadan el bileğine bir yılan dolanıverdi. Yılan, Pythia’ya obruktaki ağacın sihirli güçleri olduğunu ve eğer meyvelerinden birini alabilirse en az 100 yıl daha ömrünü uzatacağını söyledi. Ancak aşağı ayak basmak son derece tehlikeliydi ve geri dönüşü yoktu. Pythia sarmaşığın dallarından birini koparıp yere attı. Hiçbir şey olmayınca çantasından bir parça ekmek kopardı ve yere attı. Atmasıyla birlikte kayalar adeta yer değiştirmeye, aşağı dökülmeye başladı ve obruk yeryüzünün derinliklerine uzanan karanlık bir çukura dönüştü. Sadece merkezindeki sihirli ağaç ve dibindeki çiçekli adacık havada asılı kaldı. Bunun üzerine Pythia kendine sarmaşığın yapraklarından bir ayakkabı yaptı ve havada süzülen kayalardan birine bastı. Sarmaşık obruğa ait bir bitkiydi ve onu teması davetsiz bir misafir değildi. Kayaların üzerinden güvenle adacığa ulaşan Pythia ağacın meyvelerinden toplayarak çantasını doldurdu ve obruğu terk etti.
Pythia ayrılmadan önce yılana gideceği evi ve bulmak istediği dağı sordu. Yılan eğer onu da yanına alırsa yolu tarif edeceğini söyledi. Bunun üzerine ikisi birden yola koyuldular.
Kurak topraklar bitince önlerine sıra dağlardan oluşan ağaçlık ve canlı bir vadi çıktı. İşte burası dedi yılan, ulaşmak istediğin yamaç şu dağların ardındadır. Ancak Pythia önce ağaçtan topladığı meyvelerden birini kullanarak kendine bir losyon yaptı ve yola çıkmadan önce vücuduna sürdü. Yılan, ömrünü uzatmak varken neden meyveyi heba ettiğini sorunca da bu gücü farklı amaçlar için de kullanabileceğini söyledi.
Losyon, tılsım ve dudak balmı karışımının yardımı ile Pythia önce vadiyi geçti ve sonunda sarp kayalıklara kurulmuş eve tırmanmayı başardı. Vardığında da önünde denizi ve muhteşem gün batımını gördü.
Bunun üzerine kolundaki yılan yere indi ve ışıklar içinde bir tanrıçaya dönüştü. “Sevgili Pythia, sen benim çağrım üzerine bu zorlu yolculuğu tamamladın ve buraya kadar gelmeyi başardın. Burası artık senin yuvandır. Buraya tarihe konu olacak bir şehir kuracaksın ve ayrı düşmüş toplulukları yeniden bir araya getireceksin.” Bu sırada koluna sarılı duran gümüş renkli kol bandını çıkarıp ona uzattı. “Al bunu, bu kehanet gücünü artıracak bir tılsımdır, sana yol gösterecektir.”
Böylece Pythia adıyla vadiye bir şehir kurdu ve dünyaca ünlü kahinler arasına ismini yazdırdı.”
Nora masalını bitirir bitirmez malzemelere döndü. Hepimizin önüne 50ml lik, koyu mavi renkli ve mantar tıpalı birer şişe koydu. Sonra sırası ile malzemeleri saydı. 2 yemek kaşığı tatlı badem yağı, 2 yemek kaşığı hindistancevizi yağı, 5 damla limon otu uçucu yağı, 5 damla biberiye uçucu yağı, 5 damla nane uçucu yağı, 5 damla lavanta uçucu yağı ve son olarak da 5 damla portakal kabuğu uçucu yağı.
Artık masadaki herkes refleks olarak ellerini birbirine uzatıyordu. Birkaç saniye sessizlik anı ardından Nora niyetimizi tam ortada duran malzemelere aktarmak üzere tekerlemesine başladı. “Kuzeyin, güneyin, doğunun ve batının bitkileri, ellerimizde canlanın! Sesimize kulak ver ateş, su, toprak, hava ve ruh. Bu karışımda birleşin ve dengeye gelin! Her kim ki onu sürünür, ona dağları aşacak gücü verin.”
Böylece tekrar ettiğimiz uzunca bir sürenin ardından yavaş yavaş ellerimizi bıraktık. Sözcükler dudaklarımıza yerleşmiş, tekrar tekrar yankılanıyordu. Malzemeleri şişede birleştirip tıpayı kapayana dek söyledik ve kapanış anında göz göze geldikten sonra sessizlik oldu.
Elimdeki şişeyi mum ışığının parıltısı altında incelerken yorgun fakat keyifliydim. Alie bize yeni demlediği ve uyku öncesinde rahatlatacak bir çay ikram etti. Oturma alanında biraz daha sohbet ettik. Bu sefer kendinden bahsetme sırası bana gelmişti. Beni keyifle ve kimi zaman birbirlerine kaş göz işareti yaparak dinliyorlardı. Ayrılmadan önce bana adreslerini verdiler ve ne zaman dilersem onları ziyaret edebileceğimi söylediler.
Eve döndüğümde saat sabah 3’tü ve unutulmaz bir cadılar bayramı olmuştu. Elbette yaptığımız tılsım, balm ve losyon Pythia’nınki gibi sonsuza dek saklanacak ürünler değildi. Bu nedenle onları 3 ay içerisinde taze tüketmeye özen gösterdim. Artık tarifleri bende olduğuna göre tek ihtiyacım, bir dolunay gecesinde masama davet edecek arkadaşlar bulup onları yeniden üretmekti!
Comments